25 Kasım 2024
FETHEDEN PADİŞAHTAN, TERK EDEN PADİŞAH’A KIBRIS
15 Kasım 2024 günü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 41. kuruluş yıldönümü kutlandı. Jeolojik çağlarda Anadolu'dan koptuğu anlaşılan Ada’nın, M.Ö. 7000 yılından beri insanların yaşadığı bir toprak parçası olduğu, Cilâlı Taş ve Tunç devirlerine ait buluntulardan anlaşıl maktadır. Ada’nın tarihi dönemlere göre:
M.Ö. 700-3000 Taş Devri, M.Ö. 3000-1500 Tunç Devri, M.Ö. 1450 -1320 Mısırlılar, M.Ö. 1320-1265 Hititler, M.Ö. 1265- 1000 Mısırlılar, M.Ö. 1000-709’da Finikeliler, M.Ö. 709-869 Asurlular, M.Ö. 669-588 Bağımsız Krallıklar, M.Ö. 588-525 Mısırlılar, M.Ö. 525-333 Persler (İranlılar), 333-301 Makedonlar, M.Ö. 30l-59 Mısırlılar (Ptoleme Devri), MÖ 59 - MS 395 Romalılar, M.S. 395-1191 Bizanslılar, M.S. 1191-1192 Haçlı Şövalyeleri, M.S. 1192- 1489 Lüsignanlar, M.S. 1489-1570 Venediklilerin yönetiminde bulunmuştur.
Kıbrıs dendiğinde, genel kaynakların M.S. 395-1191 tarihlerini Bizanslılar dönemi olarak göstermesi, birçok kullanıcının da bunu, kabullenerek aktarması oldukça dikkat çekici konudur. “Kıbrıs Müslüman Türklerin eline geçmiştir” ifadesi kendi zaman dilimi için doğru olsada, yaklaşık dokuz yüz geriye gittiğinizde hiçdeğilse, -Kıbrıs dokuz yüz yıl sonra, tekrar “Kıbrıs Müslüman Türklerin eline geçmiştir”- denilmeliydi. Kuşkusuz sözüm bunu yazmamış olanlaradır. Kıbrıs’ta 300 yıl süren Müslüman egemenliği döneminde Kıbrıs’ta üretim ve ticaret artmış ve Akdeniz bölgesinde ticaretteki önemi korunmuştur.
Kıbrıs, bazı dönemler hâriç hiçbir zaman bağımsız yönetime sâhip bir ada olmamış ve İslâmiyet’in doğuşuyla beraber başlanan mücadeleler adanın önemini artırmıştır. Nitekim Kıbrıs coğrafî mevki’ itibariyle, askerî ve ticarî bakımdan ehemmiyeti sebebiyle yüzyıllarca Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki savaşların yoğunlaştığı sahalardan biri hâline gelmiştir. Akdeniz hâkimiyeti el değiştirdikçe Ada’nın sahipleri de değişmiş; Roma İmparatorluğu’nun 395 yılında ikiye ayrılmasıyla Bizans’a bağlı bir eyaletken, zaman zaman Müslüman Arapların, Fransızların (Haçlıların), kısa bir dönem olarak Memluklerin, İtalya’nın (Venedik’in) etkisine girmiş ve nihayet Osmanlı hâkimiyetine geçmiştir.
Bizans döneminde Kıbrıs adası, Arap Müslüman devletlerinin de ilgisini çekmiş ve 632–964 yılları arasında Kıbrıs bir-kaç defa kuşatılmıştır.
Önce bu safhalara bakalım;
Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer devirlerinde İslâm orduları Orta Doğu’nun iki süper gücü olan Sâsânî (İran) ve Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğu ordularıyla karşılaştılar. Bu karşılaşmalarda Kuzeybatı ve Batı’da Bizans’a karşı kesin zaferler elde edildi. İslâm orduları bir yandan Doğu Akdeniz sahillerini fethederken, diğer yandan Afrika’ya ayakbastılar ve gerek Doğu, gerekse Güney Akdeniz’de birtakım liman kentlerini ele geçirerek deniz seferlerine çıkabilme konusunda avantaj sağladılar.
Hz. Ömer zamanında Şam fethedildikten sonra, Yezîd b. Ebû Süfyan şehre vali tayin edilmişti. Muaviye o sırada Ürdün valisiydi. Kardeşi ölünce Şam ve çevresi, Ürdün’le birlikte ona bağlandı. Humus ve Kınnesrin Sancakları valisi Umeyr b. Saîd el-Ensârî de görevinden ayrılınca, o bölgeler de Muaviye’nin valiliğine katıldı. Böylece Ürdün, Şam (Dımaşk), Humus, Filistin (Kudüs) bölgeleri bütünüyle Muaviye’nin valiliğine intikal etmiş bulunuyordu. Muaviye, henüz Hz. Ömer zamanında Kıbrıs’a bir sefer düzenlemeyi düşünmüş, fakat Hz. Ömer deniz seferi için şartları yeterli bulmadığından müsaade vermemişti.
Hz. Osman Döneminde Kıbrıs Adası’na Düzenlenen Birinci Sefer (648- 649) Bizans’ın İskenderiye çıkarmasıyla, Muaviye’nin (Muaviye bin Ebu Sufyan) devamlı sûrette nazar-ı dikkatini celp eden mühim tehdit her Müslümanın hissedebildiği bir gerçeğe dönüşünce Şam Valisi aradığı fırsatı bularak Hz. Osman’dan Kıbrıs üzerine yapılacak bir sefer için tekrar müsaade istedi. (647-648) senesinde Kıbrıs’a düzenlenecek bir sefer hususunda ikna olan halifenin bu askerî harekât için bazı şartları vardı.
Halife, Muaviye’ye “Eğer gemiye hanımınla binersen git, izinlisin; yoksa gitme! Bu sefer için Müslümanlardan asker seçme, sefer için aralarında kur’a da çekme, onları serbest bırak. Böyle bir gazâya çıkmak isteyen varsa kendi arzusuyla ve gönüllü olarak çıksın. Sen de gerekli teçhîzat yardımında bulun.” dedi.
Hz. Osman’ın Muaviye’ye bu sefer için koyduğu şartlar görünüşte Allah’ın kelâmını temel almaktaydı: “Sizi karada ve denizde gezdiren O’dur.” (Yunus 10/22). Allah tarafından getirilen yasakların sebebi, insanların hayatlarını tehlikeye sokabilecek davranışlarıdır ve bunun kanıtı Allah’ın ayetlerinde görülmektedir: “Kendi ellerinizle yıkımınıza sebep olmayın.” (Bakara 2/195).
Muaviye, Abdullah b. Kays’ı bu sefer için kumandan tayin etmiş ve İslâm donanması (648-649) yılı kış mevsimi sonunda Akka’dan Kıbrıs Adası’na doğru harekete geçmişti. Muaviye, bu sefere eşi Fâhite [ya da Atîke] ile katıldı. Bununla beraber Mısır Valisi Abdullah b. Saʻd b. Ebû Serh de İskenderiye’den Kıbrıs’a doğru yelken açmıştı. Ayrıca Kıbrıs’a yapılacak sefer için beklenenin çok üstünde mücahit katılmıştır. Gönüllüler ordusu arasında Ebuzer, Ebu Derda, Ümade Bin Samit ve onun zevcesi Ümmü Haram Binti Milhan(Hala Sultan) hazretleri gibi meşhur sahabeler de vardı.
Ümmü Haram Binti Milhan(Hala Sultan)
Ümmü Harâm bint Milhan, Medineliler arasında İslâm’a ilk giren Müslümanlar arasındadır. Hicretten sonra Resûl-i Ekrem’e (s.a.s) ilk biat veren hanımlar arasında yer alması, Müslümanlar arasında mertebesinin derecesinin yüksekliğini gösterir. Abdülmuttalib’in annesi Selma Hanım vasıtasıyla Hz. Peygamber’le (as.) akrabalığı söz konusudur. Ümmü Harâm bint Milhan’ın (r.a.), -Allah Resûlü’ne (s.a.s) akrabalık derecesi ne olursa olsun- hayli yaşlı olduğu hâlde İslâm tarihinin teşkilâtlı bu ilk deniz gazâsına katılması, takdir ve tebcil ile hatırlanması gereken çok önemli bir gelişmedir. İslâm’ın Medine döneminde Ümmü Harâm ailesi özellikle Hz. Peygamber merkezli İslamî hizmetlerde fedakârlığın timsali ve öncüsü konumundadırlar, ellerinden gelen hiçbir hizmetten geri durmamışlardır.
Ümmü Harâm’ın (r.a.) Allah Resûlü’nün (as.) sağlığında Uhud ve Huneyn gibi savaşlara katılıp yaralı İslâm askerlerine yardımcı olan savaşçı bir hanım olduğu da bilinmektedir. Bilindiği gibi Ümmü Harâm binti Milhan (r.a.) Kıbrıs’a tertiplenen ilk deniz seferinde (648-649) bulunmuş ve Akkâ limanından gemilerle Kıbrıs’a hareket etmişti. Allah Resûlü’nün yakın sohbetine ve iltifatına erişen bu hanım, o sıralarda, yaya yürüyemeyecek kadar yaşlı ve güçsüzdü. Bu süreçte gemiden çıktıktan sonra Larnaka civarında Tuzla denilen yerde katırdan düşmüş, boynu kırılarak şehîden vefat etmiş (648) ve orada toprağa verilmiştir.
Kıbrıs seferine devam edersek, böylece Ada, güneyden ve doğudan abluka edilmiş oluyordu. Abdullah b. Kays, Larnaka limanından Ada’ya çıkartma yaptı. İki ayrı cihetten gelen askerlerle güçlenen İslâm ordusu, Ada’nın merkezini kuşattı. Ada sakinleri bu güçlü kuşatma karşısında fazla direnemedi. Çıkartma süresince çok sayıda esir ve bol ganimet alındı. Müslüman kuvvetlerin sayıca çokluğu ve gücü karşısında mukavemet edemeyeceğini anlayan Kıbrıs Valisi (Arkhon) halkının da münasip bulması üzerine sulh teklif etmeye mecbur kaldı. Böylece, Halife Hz. Osman döneminde Şam Valisi Muaviye bin Ebu-Sufyan -ki sonra Emevi Hanedanı’nı kurmuş ve Müslümanların 5. Halifesi olmuştur- 647–649 düzenlediği akınlarının ardından arasında 1700 gemiden oluşan filosuyla 649’da Kıbrıs’ı ele geçirmiş ve bir antlaşmayla Müslümanların egemenliğini kabul ettirmiştir.
Ada halkı ile Müslümanlar arasında aşağıdaki şartları ihtiva eden bir anlaşma imzalandı:
Kıbrıs’ta yaşayan ahali her yıl Müslümanlara yaklaşık 7000 altın-dinar vergi verecekti.
Müslümanlarla Bizans İmparatorluğu arasında çıkacak savaşlarda Bizans’a yardım etmeyeceklerdi.
Bizans’ın, Ada’yı bir askerî üs olarak kullanmasına izin vermeyeceklerdi.
Kıbrıs limanları Müslüman gemilerine daima açık bulundurulacak; İslâm askerleri, gerektiği zaman limanlardan yararlanacak ve yerli halk buna engel olmayacaktı (648-649).
Bizans tarihçisi Theophanes Confessor; (1 Eylül 648-31 Ağustos 649 tarihleri arasında) olayları kaydettiği bu deniz seferi hakkında şu malûmatı vermektedir:
Bu yılda Muaviye, 1.700 adet gemiyle Konstanti(n)a [Salamis] ve tüm adaya hücum etti. Muaviye, büyük bir Bizans donanmasıyla kendisine Saray Nâzırı Kakorizos’un yaklaştığını öğrendiğinde Arados’a (Ervâd) yelken açtı.
Hierapolisli (Menbic) Agapius (Mahbub ibn Kustantin) ise eserinde şu bilgileri nakletmektedir:
[II. Konstans’ın] hükümdarlığının yedinci yılında Araplar ve Bizanslılar iki parçaya ayırdıkları Kıbrıs’ı paylaştılar. Muaviye denize açıldı ve Kıbrıs’a ulaşarak burayı ele geçirdi. Kendisine cephane ve ganimet yüklü 1.700 gemi eşlik etmekteydi. [Daha sonra] Kıbrıs ve çevre adalardan çok sayıda kişiyi esir etti.” Hıristiyan kaynaklarında yapılan antlaşmadan ziyâde Kıbrıs’ın iki tarafa da harac-güzar olduğunu belirten ifadeler bulunmaktadır. Mevcut kaynaklara göre; antlaşmanın (648- 649) yılına tarihlendiği ve Kıbrıs’ın hem Bizans’a hem de Müslüman Araplara 7.200 altın ödeyeceği bilgisi nakledilir.
Hz. Osman Döneminde Kıbrıs Adası’na Düzenlenen İkinci Sefer (653)
Yapılan antlaşmaya riayet edilmemesi üzerine Muaviye tarafından (653-654) senesinde 500 gemi ile Kıbrıs’a bir sefer daha tertip edilerek ada yeniden ele geçirildi. Birçok kimse öldürüldü ve çok sayıda kişi esir alındı. En nihâyetinde ise Kıbrıslılarla yapılan eski muahedenin esas alındığı bir antlaşma akdedildi. Muaviye aynı zamanda tamamı dîvân defterine kayıtlı askerlerden müteşekkil 12.000 kişiyi adaya nakletti. O, Lübnan’daki Baʻlebek halkından bir zümreyi Kıbrıs’a gönderdi ve onlar da adada bir şehir kurup câmiler inşaa ettiler. Kıbrıs’a yerleştirilen bu kimseler, Muaviye vefat edinceye dek orada kaldılar.
Kaynaklar tetkik edildiği zaman Kıbrıs’a iki seferin yapıldığı ortaya çıkmaktadır. Birincisi, yukarıda bahsi geçen seferdir. Bir de Rumların isyanı üzerine (653)’te gerçekleştirilen ikinci bir sefer vardır ki, bu seferde Müslümanlar Ada’daki hâkimiyetlerini güçlendirmişlerdir. Birinci sefer sonrasında gerçekleştirilen anlaşma şartları üzerinde dikkatle düşünülürse, İslâm ordusunun Akdeniz’de daha ileri hedeflere ulaşmaya niyetli olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Amiral Abdullah b. Kays, Kıbrıs’ı vergiye bağladıktan sonra elli kadar deniz seferi yapıp Rumları ve diğer korsanları yenilgiye uğrattı. Akdeniz’de İslâm hâkimiyetinin sağlanmasında önemli başarılar elde etti. Hatta bu uğurda canını feda etti; deniz muharebelerinden birinde Rumlar tarafından şehit edildi, yerine Süfyan b. Avf el-Ezdî, amiralliğe getirildi.
(653-654) vuku bulan ikinci Kıbrıs çıkarmasından sonra ifâde edildiği üzere;
Süryanî kaynakları Dionysius of Tel-Mahré, Süryanî Mihail ve Ebü’l-Ferec [İbnü’l-İbrî] ise ikinci Kıbrıs çıkarması hususunda birbirine benzer bilgiler nakletmektedirler:
“Kısa bir vakit sonra [zaman ifâde edilmemiştir] ada sakinlerinin birleştiklerinin öğrenilmesi üzerine diğer bir ordu kumandanı olan Ebü’l-Aʻver ikinci defa bu adaya gitti ve bütün Kıbrıs’ı yağmaladı. Araplar mağarada bulunan insanları yerlerinden sürdüler. [O], Lapathus [Lapithos] şehri etrafında çadırlarını kurarak burada bulduğu altın ve gümüşü aldıysa da halka dokunmadı. Çünkü halk canlarının selâmeti için kendisinden söz almıştı.
688’de Halife Abdülmelik bin Mervan ile İmparator II. Justinianus anlaşma yapmış ve Kıbrıs’tan alınan vergi iki devlet arasında paylaşılmıştır. Ancak verginin paylaşılmasında sorunlar yaşanınca Bizans ve Arap Müslümanlar arasında savaş olmuştur.
Emevîler (661-750) Zamanında Kıbrıs Adası;
Hz. Osman’ın vefatından sonra süreç içinde yaşanan dâhilî çekişmeler neticesinde Muaviye, Hz. Ali’den (656-661) sonra devletin başına geçti ve Bizans ile olan mücadeleyi öncelikli politikası olarak sürdürmeye devam etti. Nitekim Muaviye devrinde İslâm-Bizans mücadelesi yeniden başlamış ve bir yandan donanma güçlendirilirken öte yandan da Akdeniz’e yönelik siyasetle ilgili birtakım teşebbüsler olmuştur.
Abbâsîler (750-1258) Zamanında Kıbrıs Adası
Abbâsîler zamanında Kıbrıs’a düzenlenen ilk sefer Ebû Caʻfer el-Mansûr (754- 775) döneminde gerçekleştirilmişti. 747 yılında Müslümanların Kıbrıs açıklarındaki son yenilgisinden sonra Suriye donanması yavaş yavaş toparlanmaya başlamıştı. Bu durumun da tesiriyle (773) yılında Kıbrıs’a bir sefer yapıldı ve adanın valisi tutsak edildi. Abbâsî otoritesinin adada hissedilmesine sebep olan bu çıkarmayla birlikte Emevî Halifesi Hişâm b. Abdülmelik zamanında Kıbrıs halkı aleyhine eklenen 1.000 dinar kaldırıldı ve vergi miktarı Muâviye dönemindekiyle eş değer kılındı. Abbâsî Halifesi Ebû Caʻfer el-Mansûr’un bu konuda şu sözleri sarf ettiği rivayet edilmektedir: “Biz, onlara insaflı davranmaya en lâyık kimseleriz; onlara zulmederek mal sâhibi olmadık.”
Nihâyetinde Müslüman Arapların zikri geçen senelerde kazandıkları iki zafer ile Akdeniz’de yeni bir devir başlamış ve (965) yılında Bizans İmparatorluğu’nun adayı ele geçirdiği zamana kadar Kıbrıs’ta ortak idare/müşterek hâkimiyet (Condominium) tesis edilmiştir. Müslüman dendiğinde sadece Osmanlı’da takılıp kalanlar da bilsin istedim.
Gerek, Müslüman Arap hâkimiyeti, gerekse ortak idare dönemlerinde, kaynaklara bakarken;
Belâzürî, İbn Tağrîberdî, Costas P. Kyrris, Theophanes Confessor, Süryânî Mihail, Ebü’l-Ferec, Taberî, Mesʻûdî, Patrik Nicholas Mysticus, Aziz Demetrianus, Muhammed Hamîdullah, Christides, Willibald, Aziz Konstantin, Ioannes Kaminiates, I. Nicholas Mysticus, Kudâme b. Caʻfer, VI. Leo, İstahrî, İbn Havkal, Makdisî, George Hill, Vassilios Christides, Yahyâ b. Saîd el-Antâkî, Abdülaziz Sâlim, Mehmed Hâlid, Buhârî, Hersekli Mehmed Kâmil, Osman Turan, Herevî, gb. seyyah, coğrafyacı, tarihçi, din ve devlet adamı ile müelliflerin eserlerin de çok daha fazla bilgiye ulaşılacaktır.
Buradan VENEDİKLİLERİ ALT EDEN PADİŞAHTAN İNGİLİZLERE TERK EDEN PADİŞAH’A KIBRIS’a geçerek ve kronolojik olarak 1570-1571 yıllarından, 1915 li yıllara nasıl gelindiği bilgilerinize sunulacaktır. Yararlandığım kaynaklar yazı serisinin sonunda verilecektir.
DEVAM EDECEK
Kenan Mutlu Gürses